"Ne yapmak istedigini bulduguna sevindim." Bu cumleyi duydugunuz anda olay yerinden uzaklasmaya bakin. Ciddi soyluyorum. 22 yasinda, universiteyi bitirmek uzere olan, gelecegi "belirsizlik"lerle dolu bir genc adamsaniz, uzerinize gelen "hayat sekillendirme mufettisleri"nden kacin. Onlarin mottosu bu cumle cunku. Bilmiyorum. Olaya biraz paranoyak bakiyor olabilirim. Ama olsun, su anda oyle bakmak istiyorsam, elimden gelen ne gelir? Zihnimden baska ne gecer?
Konuyu biraz acalim zira cok sert girdim yaziya. Son bir senedir kendimi bitmek bilmeyen bir mulakat ve sorgu icerisinde hissediyorum. Iskeleden bindigim taksi sofuru ile konusurken de boyle, liseden beri gorusmedigim insanla biralari yuvarlarken de. Okul bitiyor ya, e artik bir baltaya sap olma vakti geldi. Zaten omrumuz "umut vaadeden genc akademisyen adayi, ogrenci; memlekete hizmet edecek birey; ailenin biricik erkek torunu, yegeni" pohpohlamalariyla gecmis.
Hal boyle olunca, insanlarin size pragmatik yaklasimla teftise gelmesi ve hic gitmemesi gibi bir durum olusuyor. Teftis konusu belli. "Hayatini nasil sekillendiriyorsun evladim? Is(in)e yarayacak bir seyler vardir elbet. Bunca yil okudun, okuttuk, okutuldun. Hadi bakalim anlat."
Buraya kadar bir sorun yok. Yani. Aslinda var da, yok diye varsayiyorum. Diyaloga devam etmek lazim. Insaniyet acisindan. Sosyal teori acisindan. Gundelik yasamin sagligi acisindan.
O gunku halet-i ruhiyenize bagli olarak detayli ya da ustunkoru, kafanizdaki planlari anlatirsiniz. Guzel. Ustune karsidan o tebdil-i kiyafet, aba altindan sopa gosteren cumle gelir.
"Ne yapmak istedigini bulduguna sevindim."
Anlatilan seyler idealisttir ya. Daha onceden sizle ilgili bilinenlerden farklidir ya. Yeni alinan bilgi, kalici olandir. Oyle olmak zorundadir. Icerige bagli sartlar onu gerektirmektedir. "Antropoloji ha? Aaaaa ne guzel! Ne yapmak istedigini bulduguna sevindim!"
Samimi soyluyorum bu yuzeysel cumle yerine; "Hmm, antropoloji ha? Ilginc tabi. Neler var kafanda? Ne yaptin da bu gelecegi sectin simdilik?" tarzi laflar duysam; karsimdaki insanin suratinda "Ya, bu cocugun da kafasi biraz karisik belli. Hadi bakalim gorecez ne yapacagini" ifadesi gorsem; cok daha mutlu mesut ayrilacagim olay mekanindan. En azindan samimiyet var o mesafeli cevabin icinde.
Diger insan! Lafim sana! Madem bu kadar ciddi konulari aciyorsun bana, bari boyle yuzeysel yorumlarda bulunma ya! "Bulmak" nedir ki, anlayabilmis degilim ben zaten. Acayip, retorik bir emrivaki.
Bu konuyu Hermann Hesse karakterlerine baglayip, derin toplumsal analizlere girme niyetindeyim ama nasil olur bilmiyorum. "Ben"ligini arayan, o cayir senin bu sehir benim dolasan, "birikimleri"ni bir cirpida birakma ve yeni yollara koyulma cesareti olan, eylemleriyle "maymun istahli", "tutarsiz", "liberal", "sadakatsiz" damgasi yiyen karakterlere yapilan, dayattirilan bir emrivakiden bahsediyorum. Herr Hesse'nin romanlari bunlarla dolu (caktirmayin seytanin avukatini oynuyorum). Goldmund'un heykel ustasindan, Siddartha'nin babasindan, Bozkirkurdu'nun tartistigi profesorden duyar gibi olursunuz o etkili cumleyi. "Ne yapmak istedigini bulduguna sevindim." Stabiliteden bahsediyoruz. Bulup, yerlesmekten. Fiziksel bir sey degil bu. "Fikirsel Yerlesim." "Luksunuz yok. Topluma karsi sorumluluklariniz var ve hemen yerine getirmeye baslamalisiniz. Onlara muhtacsiniz. Gun gelip isiniz dusecek. Onun icin, toparlanin. Ne yapmak istediginizi de buldugunuza gore, devam edin."
Cok agresif ve bencillik kokan bir yazi oldu farkindayim ama bazen hakikaten isyan edesi geliyor insanin. Yasi ne olursa olsun, butun o ergen asabiyeti ve bunalimiyla bagirmak geliyor. Ne kadar sacma ve klise oldugunun farkinda olsa da. Rasyonellikten bir nebze uzaklasmak istiyor. Ozelestri yapmaktan, isleyen motorun hiriltisini duymaktan bitap dusmusseniz, disardan gelen elestriye takatiniz kalmayabiliyor. Super-ego'nun kafalara kaktigi "Get a life man!" ideasindan kacip, irmak kenarinda oturmak istiyor insan. Gercekten o kadar luks mu bu? Yoksa toplumsal yapinin bize dayattigi bir sey mi sadece?
Lafi yine Hesse'den bagliyacagim ama yeni bir baslik acaraktan. Hesse kitaplari Nazi Almanya'sinda yasaklanmis 1930'larda. Ironik odur ki, "Eugeny role model" kokeni Hint Yarimadasinin bir donem hukumdari Aryan irkindan olan Nazi Almanyasi, ayni topraklarin felsefesini benimsemis Hesse'yi disliyordu. Nedeni de cok acik. Gucunu kollektif bir bicimde hareket eden, dusunen, ureten, ureyen insanlarindan alan bir ulkeden bahsediyoruz. Yapisalciligin hakim oldugu topraklardan. E simdi siz kalkip bu adamlara, "Ben dogu felsefesini ozumsedim, uzun bir yolculuga cikma niyetindeyim, kendimi, icimdeki "ben"leri, "Om"u ariyorum, kazik kadar oldum ama ruh olarak ergenim, yarismaci arkadaslara basarilar dilerim" derseniz, tabii ki sizi dislarlar, tabii ki de yasaklarlar. Ben sanmiyorum ki bu durum Nazi Almanya'siyla sinirlidir. Hesse tarzi bir felsefeyi gudenler, gunumuz toplumlarinin genelini olustur(a)mazlar gibi geliyor uzun lafi kisasi. "Oooo, Hesse okuyorum, cok marjinalim, cok farkliyim!" tarzi bir arguman sunmuyorum kesinlikle. Ama bir yandan da, o taksi soforunun bakis acisini aklimdan cikarip atamiyorum.
- Ne okuyoruz genc?
- Biyoloji abi.
- Nasi bi sey bu simdi, tip gibi bi sey mi? (benim cevap "molekuler biyoloji ve genetik" olsaydi, bu replik "tip tutmadi mi"ya donerdi, tecrubeyle sabittir)
- Eh oyle de sayilabilir. Insan calisman gerekmiyor. Canli olan herhangi bir seyi inceliyosun, okuyosun iste durmadan.
- Ha sen profesor gibi bi sey olacan ("bi boka yaramican"in kibarcasi). Bak benim bi yegenim var, herif haytanin teki ama kafasi zehir gibi..... (Bu diyalog boyle gider)
- Ben musait bir yerde ineyim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
bu durumlarda bazen, keşke bana bu samimiyetten uzak cevabı veren insanlar, önüme çıkan her yol ayrımında benim yerime karar verseler de, ben gözüm kapalı o yolu güdeyim isterim...
Yorum Gönder